Ganesha Mitolojisi

Ganesha Mitolojisi

Shiva biraz uçarı ruhlu, özgürlüğüne düşkün bir yapıydı. Yaşamı boyunca, belirli sıklıklarda 12 yıl boyunca ortadan kaybolur, ayaklarının onu götürdüğü her yere giderdi. Kimse nereye gittiğini bilmezdi. Parvati ile evlendikten sonra da bu durum değişmedi. Shiva zamanı geldiğinde ortadan kaybolur ve yıllar boyu ondan haber alınmazdı. O günlerde haberleşme araçları olmadığı için eşi Parvati’nin onunla hiçbir iletişimi olmazdı. Parvati bu dönemlerde kendini oldukça yalnız hissediyordu. Dahası, Shiva’nın doğası gereği – insan kökenli olmayan (Yaksha Swarupa) kabul edildiğinden, Parvati ondan çocuk sahibi olamıyordu. Bu durum onun yalnızlığını daha da büyütüyordu.

Shiva’nın uzaklarda olduğu dönemlerden birinde, yalnızlığı ve giderek güçlenen annelik içgüdüsü nedeniyle kendine bir bebek yaratmaya ve ona hayat vermeye karar verdi. Tüm vücuduna sandal macunu sürüp, birkaç gün bekleyip,  sonra onu ova ova soyup çıkardı. Bu şekilde kendi deri parçaları ve hücreleri macuna karışmış oldu. Sonra bu macunu toprakla karıştırdı, bir erkek bebek şeklini verdi ve içine can üfledi.

Bu anlatım biraz abartılı görünebilir, ancak bugün bilim de bu terimlerle konuşuyor. Biri sizden tek bir epitel hücrenizi dahi alsa, bir gün onu kullanarak size ait canlı bir şeyler üretebilir. Parvati de bu şekilde oğluna hayat verdi ve böylece küçük bir erkek çocuk doğmuş oldu.

Parvati ve oğlu yıllar yılı birlikte mutlu mesut yaşadılar. Birkaç yıl sonra, çocuk yaklaşık on yaşındayken Shiva daimi eşlikçileri olan “ganaları” ile birlikte seyahatinden geri döndü. Parvati o sırada banyo yapıyordu ve öncesinde küçük çocuğa, "Bu tarafa kimsenin gelmediğinden emin ol" demişti. Çocuk annesini koruma güdüsüyle savaşçı bir ruh haline girdi. Etrafta kuş uçurtmamaya dikkat ediyordu. Parvati’nin bulunduğu yere doğru yürüyen Shiva’yı fark etti. Çocuk Shiva'yı hayatında hiç görmemişti, bu yüzden geldiğinde onu tanımadı ve Parvatiyi korumak için onu durdurmak istedi. Shiva ise yine o durdurulamaz ruh hallerinden birindeydi, küçük bir çocukla uğraşmak istemedi, bu yüzden kılıcını çıkardı, çocuğun kafasını bedeninden ayırdı ve doğrudan eşi Parvati'nin yanına gitti.

Parvati Shiva’nın elindeki kanlı kılıcı görünce ne olduğunu hemen anladı. Çocuğun oracıkta başsız yattığını görünce de öfkeden deliye döndü. Tehditler savurmaya başladı. Shiva 12 yıllık ayrılıktan ve özlemden sonra coşku dolu bir kavuşma sahnesi hayal ederken, bu tepkiye çok şaşırdı. Parvatiyi sakinleştirmeye ve makul davranması için ikna etmeye çalıştı. “Bu büyüttüğün kadar ciddi bir sorun değil! Sonuçta o senin gerçek oğlun değil ki... Onu sen başlattın ve ben bitirdim. Bunda ne sorun var?” Ama Parvati onu dinleyecek durumda değildi. Çılgına dönmüştü. Tehditler savurarak yapacaklarını anlatıyordu. Kesinlikle sakinleşmiyor ve Shiva’dan ne pahasına olursa olsun, oğlunu tekrar yaşama döndürmesini istiyordu. Sorunu başka türlü çözemeyeceğini anlayan Shiva, küçük çocuğa yeni bir baş aramaya başladı. Çaresizlik içinde çevresine bakınırken, yanındaki ganaların lideri konumundaki gana ile göz göze geldi. Gana, Shiva’nın talebini anlamıştı.

İzin verdiğini gösteren şekilde başını salladı. Ganalar kemiksiz uzuvlara sahip oldukları için, Shiva Ganaların liderinin başını kesmekte hiç zorlanmadı ve kestiği Gana başını yerde yatan çocuğun bedenine yerleştirdi. Ganesh Chaturthi, işte bu kafa naklinin gerçekleştiği gündür. Ganaların liderinin kafasını çıkarıp bu çocuğa taktığı için Shiva ona, “Bundan sonra sen Ganapatisin. Sen Ganaların başısın.” der. Ganesha bir insan bedeninde olası en büyük başı ve zekayı taşıdığı için, bir Gana olarak da kendini feda edecek en büyük şefkati taşıdığı için tüm arketipler tarafından herkesten ve herşeyden üstün olan olarak tanımlanır.

Tarihsel süreç içinde, olan biteni resimlere dökmek isteyen tarih sanatçıları, sözü geçen bu varlığın ne olduğunu bir türlü zihinlerinde imgeleyemediler. Kemiksiz uzuvlara sahip olmak ne demekti?  İşin içinden çıkamadılar. Kendi kültürlerinde kemiksiz bir uzuv, sadece bir fil hortumu anlamına geliyordu o nedenle Ganapatiyi tasvir ederken onlar da bir fil kafası çizdiler. Oysa Ganaların fil olması mümkün değildi. Arazi elverişli olmadığı için olayın yaşandığı Manasarovar kıyılarında tek bir fil dahi bulamazdınız. O bölgede bir filin yaşaması için yeterli bitki örtüsü yoktu. Fil kafası benzetmesi, tarih sanatçılarının dönüştürmesidir. Yani o aslında birçok şeydir – Ganesha (Ganaların Başı), Ganapati (Grup Lideri), Vinayaka (Engelleri Kaldıran Bilge)  – ama Gajapati (Fillerin Başı) değildir. Gelelim biraz da Ganalardan söz etmeye…Ganalar Shiva’nın yoldaşlarıydı. Nereden geldiklerini bilmiyoruz, ancak alimler onları “bu gezegene ait olmayan varlıklar” olarak tanımlarlar.  Yogik bilgide, Ganaların hepsi Shiva’nın yakın arkadaşlarıdır. Her zaman onun etrafındaydılar. Müritleri, karısı ve diğer birçok hayranı olmasına rağmen, Shiva’nın özel eşlikçileri her zaman Ganalardı. Ganalar biz insanlardan farklıydılar.

Peki neden farklıydılar? İşte bu sindirimi biraz zor bir konu olabilir. Shiva'nın kendisi her zaman bir “Yakshaswaroopa” olarak tanımlanmıştır. Yaksha, göksel bir varlık anlamına gelir. Göksel bir varlık, Dünyaya başka bir yerden gelen anlamına gelir. 15.000 yıldan fazla bir süre önce Shiva, şimdilerde Tibet'te bir göl olan Manasarovar'a gelmişti. Bu göl insan medeniyetinin potası olarak kabul edilen Tethys Denizi'nin kalıntılarından biridir. Bugün, deniz seviyesinden yaklaşık 15.000 fit yukarıda yer alan bu göl, aslında bir zamanların yaşamın gelişerek evrimleşmeye başladığı okyanusudur. Shiva'nın arkadaşları olan Ganalar görünüş olarak insanlar gibi değildi ve insan dillerinden hiç birini konuşmadıkları da açıkça söylenir. Tam bir kakofoni içinde konuşuyorlardı. Shiva ve Gana arkadaşları iletişim kurduğunda, kimsenin anlamadığı bir dil konuşuyorlardı, bu yüzden insanlar bunu kaotik bir kakofoni olarak tanımladılar.

Bugün modern biyoloji, tek hücreli bir hayvandan, daha karmaşık yaşam biçimlerine, bir insanın nasıl olağanüstü bir dönüşüm yaşamış olduğu konusunda çok nettir. Ancak yaşamın temel doğası hep aynıdır – hiç değişmemiştir. Sadece daha karmaşık hale gelmiştir. Ancak, ganalar aynı yaşam dokusuna sahip değildi. Çünkü onlar bu Dünya’ya ait değildi.

Kimler Neler Demiş?

Please Login to comment
  Subscribe  
Bildir